RÖPORTAJ

 

YENİ BAHAR DERGİSİ’NİN ARAPÇA UZMAN ÖĞRETİCİ
SALİH ZEKİ KEŞ’LE YAPTIĞI RÖPORTAJIN TAM METNİDİR

 

25 Ağustos 2011 / 25 Ramazan 1432
KONYA

“Arapça öğrenmek zordur” hükmü bir ön yargı mı? Doğruluk payı bulunuyor mu?”

“Arapça öğrenmek zordur” hükmü elbette bir ön yargıdır. Ülkemizde Arapça öğrenmek isteyen insan sayısı düşünülen, tahmin edilenin çok üzerindedir. Bu eğilimin oluşmasını sağlayan temel öğe, inanan insanların okudukları kitabı, yani yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i anlama istediğidir. Öyle ki Arapça, bir Müslüman’ın günlük hayatının tam da merkezinde durmaktadır. Gün içerisinde kılınan namazlar, yapılan Arapça dualar, ibadetleri esnasında kendilerini yüce yaratıcıya daha yakın hissetme arzusu, inananları bu dili öğrenmeye ve günlük hayatta bundan istifade etmeye sevk etmektedir. Buna ilaveten, son yıllarda ülkemizle, halkı Arapça konuşan ülkeler arasındaki siyasi, ticari, kültürel ilişkilerin ve karşılıklı ziyaretlerin artması, ülkemiz insanını sadece okuduğunu anlamaya değil, aynı zamanda Arapça konuşabilme ve söyleneni anlama becerisini kazanmaya da yönlendirmiştir.

Dile getirdiğimiz her iki eğilim sahibi insanlar, her ne zaman içlerinde bir Arapça öğrenme arzusunun kıpırdadığını, böyle bir arzunun kendilerini heyecanlandırdığını hissetseler, “Arapça öğrenmeyi çok istiyorum. Ancak herkesten bu dili öğrenmenin çok zor olduğunu, çok uzun zaman aldığını ve başlayan birçok insanın zorlanıp bıraktığını duyuyor, görüyorum. Öyleyse yarım bırakacağım ya da hiç başaramayacağım bir işe girişmektense hiç bulaşmamak daha iyidir.” düşüncesine maalesef mağlup olmaktadırlar. Bu ön yargının oluşmasını sağlayan faktörleri göz önünde bulundurduğumuzda, bu ön yargının durup dururken oluşmadığını, bu yargıyı besleyen güçlü unsurların bulunduğunu söyleyebiliriz. “Peki, bu ön yargının oluşmasının sebebi nedir?” denilecek olursa, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Arapça öğretme formasyonuna sahip olmayan, bu dilin gerek gramer gerekse edebiyat/belagat eğitimini almamış olan kişilerin Arapça öğretmeye kalkışmış olması ve çoğunlukla “Kaş yapayım derken göz çıkarma” durumunu yaşa(t)malarıdır. Türkiye’de Arapça öğretimi formasyonunun kazandırıldığı kurumların sayısı bir elin parmak sayısına ulaşmamaktadır. Bugün Türkiye’mizde Arapça öğretimi çoğunlukla –ve maalesef– bu dili öğretmeye, tekniklerini araştırmaya, değişik dil öğretim yöntemlerini araştırıp yararlı olanları Arapçaya da uygulamaya dair bir saat bile kafa yormayan, bunun üzerinde, deneme-yanılma yoluyla bile olsa, deneyime sahip olmayan öğretmenler eliyle yürüdüğünden, bahsi geçen ön yargının oluşmasını sağlayacak onlarca olumsuz örnek karşımıza çıkabilmektedir.

“O halde çözüm nedir?” sorusuna aslında satır aralarında zımnen cevap verilmiş oldu. Bu dili öğretme sorumluluğunu üzerine alan öğreticiler, şu ana kadar oluşan ön yargıları ortadan kaldırma ve güzel örnekler sunma gayreti içerisinde olmalı, öğrenmenin önündeki tüm engelleri kaldırıp öğrenme niyetiyle kendilerine gelen insanların/öğrencilerin zamanlarını, emeklerini ve harcayacakları diğer maddi/manevi değerlerini zayi etmemeliler. Muhataplarına Arapçayı sevdirip kolaylaştırmalı ve özellikle de tedric (aşama aşama öğretme) yöntemi uygulayıp muhataplarını hedeflerine ulaştırmaya çalışmalılar.

“Bu dili tam manasıyla öğrenebilmek ne kadar bir süreyi gerektiriyor?”

Bu soruyu cevaplayacak, planlanmış bir süre elbette olmalı. Arapça öğrenmek isteyen bir birey bu hedefine ne kadar bir süre içinde ulaşacağını elbette bilmeli. Ancak şu kadar var ki; Arapça öğrenmeye başlayacak olan birisinin soracağı ilk soru bu olmamalı kanaatindeyim. “Biz şu kadar sürede öğretiyoruz. Peki, siz ne kadar süre de öğrenirsiniz?” dediğimizde muhatabımızın dikkati; “Hımm, demek ki öğretecek olanın durumu kadar, öğrenecek olanın da bu işte payı varmış.” noktasında toplanıyor ve “Vazgeçtim, toplam süreyi ilk soru olarak sormaktan” diyor.

Bizim, hâli hazırda çalışmış olduğum MEB Konya Özel AKADEMİ Arapça Kursları’nda uyguladığımız bir müfredatımız var. Bu müfredat Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmiş bir müfredat. Bu müfredatta Arapça öğretimi için 3 düzey öngörülmüş ki, biz bu 3 düzeyi temel, orta ve yüksek düzeyler diye adlandırıyoruz. Her düzey için planlanan süre; 160 ders saati. Bu süre İngilizce kurslarında her bir düzey için 250 saat olarak uygulanıyor. Biz kursiyerlerimizin almak zorunda olduğu 160 saatlik zaman dilimiyle yetinmemelerini bu süreyi İngilizce kurslarında olduğu gibi 250 saatten aşağı düşürmemelerinin yararlarına olacağını tavsiye ediyoruz.

Arapça kurslarına temelden başlayacak olanlar için düşündüğümüzde toplam süre; uygulanacak haftalık ders saati durumuna göre 24 aya kadar uzayabiliyor.

“Bu dili öğrenmeyi etkileyen olumlu ya da olumsuz etkenler neler?”

Arapçayı öğrenme kararı alan birisinin çok iyi bir araştırma yapması ve ona göre karar vermesi gerekir. Halk arasında meşhur bir söz vardır: “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder.” diye. Ders alacağınız şahsı ya da kurumu iyi seç(e)mezseniz, bunun için bedel ödemek durumunda kalırsınız. Ödeyeceğiniz maddi veya manevi bedelin size ama olumlu ama olumsuz bir şekilde döneceği açıktır. O halde bu dönüşün, sizin lehinize olan bir dönüş olmasını istiyorsanız, ders/kurs alacağınız kişi/kuruma şu soruları mutlaka sormalısınız:

Ne öğretiyorsunuz? Nerede (hangi ortamda) öğretiyorsunuz? Kim öğretiyor? Meslekî yeterliliği nedir? Kime öğretiyorsunuz? Nasıl öğretiyorsunuz? (Hangi teknikleri kullanıyorsunuz?) Hangi ders materyalleriyle öğretiyorsunuz? Ne kadar sürede öğretiyorsunuz? (Eğer ders alacak olana gerekliyse) Belge/sertifika veriyor musunuz? Ücretlendirme sisteminiz nedir? “Ben öğrenmeye varım.” dediğim sürece siz de öğretmeye var mısınız?

Bu v.b. sorularınıza alacağınız cevaplar sizi tatmin ettiyse ne âlâ. Tatmin etmediyse, “tatmin olacağınız ortamı, adresi buluncaya kadar aramaya, araştırmaya devam edin.” derim.

Yukarıda sıraladığımız sorularınıza verilecek cevapların her biri öğrenmenizi olumlu ya da olumsuz etkileyecek unsurlar olarak karşınıza çıkacaktır.  

“Türkçeyi sevmeyen ve gramerine yeterince hâkim olmayan da Arapçayı kolayca öğrenebilir mi?”

Bu durumu, “Türkçeyi sevmemek” şeklinde değil de, belki de “dil yeteneği gelişmiş olmamak veya bir yabancı dil öğrenmek için gerekli olan ana dilinin gramerini asgari düzeyde bilmemek ya da unutmuş olmak” şeklinde tanımlamak daha doğru olur kanaatindeyim. Kendi ana dilini bilmemenin doğurduğu sıkıntıyla her daim karşılaşmaktayız. Bu yüzden Arapça olması şart değil, herhangi bir yabancı dil öğrenmek isteyen birisi, yabancı dil eğitimi almaya başlamadan önce Türkçenin dil bilgisini temel düzeyde anlatan bir kitabı okusa, kendine büyük bir iyilik yapmış olur. Türkçede tamlayan, tamlanan, özne, nesne, tümleç, yüklem, zarf v.b. temel kavramları tanımayan bir öğrenciye, sizin bu kavramların hedef yabancı dildeki karşılıklarını vermeniz gerçekten hem öğrenen hem de öğreten açısından zor bir durumdur.

“Arapçayı iyi öğrenmek de bir bakıma Türkçeye hâkim olmayı da kolaylaştırıyor mu?”

Herhangi bir yabancı dili öğrenmek isteyen kişinin, kendisini Türkçe gramerle tanışmaktan, iç içe olmaktan uzak tutamayacağı aşikârdır. Demek oluyor ki, kendi ana dilinizin dil bilgisine sahip olmanız hedef yabancı dilin dil bilgisini kolayca kavramanıza, hedef yabancı dilin dil bilgisini kavramaya çalışırken kendi ana dilinizin dil bilgisiyle doğrudan bir irtibat içinde olmanız kaçınılmaz bir durumdur.

“Arapça öğrenmek ayetleri anlamayı da kolaylaştırır mı?”

Ülkemizde Arapça öğrenme isteğinin temelini, okuduğu ayet ve hadisleri mealine/tercümesine müracaat etmeden, anlam bilgisine, okunan metnin doğrudan orijinalinden ulaşma arzusu oluşturmaktadır. Bu nedenle Arapça öğrenme çabaları genellikle tek yönlü olmakta, yani birçokları Arapçanın günlük hayatta karşılaşılacak konuşma ve dinleme yönüyle ilgilenmemekte ve sadece gramer öğrenmekte ve öğrendiği gramer bilgilerini ayet ve hadis metinleri üzerinde uygulamaya çalışmaktadır.

Arapçanın konuşma ve dinlediğini/duyduğunu anlama becerilerini kazanmaya ilgi duymama durumu belki bir başka platformun konusudur.

Burada sorunuza cevap sadedinde şunu söylemeliyim ki; Arapça eğitimi almanın kazandıracağı en büyük ayrıcalık ayetleri okuduğunuzda ve duyduğunuzda anlamanın iç dünyanızda oluşturacağı heyecan ve mutluluktur. “Namazlarınızda, dualarınızda, bir umre ya da hacc ziyaretiniz esnasında tavafta ve sa’yde Arapça biliyor oluşunuzun size kazandıracaklarının tarifi imkânsızdır.” desem abartmış olmam. Bu durumu sanıyorum“Aşk yaşanır, anlatılmaz.” Sözü en iyi biçimde anlatır. Suyu kaynağından soğukça ve temizce içmek isteyenlerin yapacağı şey, kendilerini kaynağa ulaştıracak bir kılavuz bulma ve hemen işe koyulma olmalıdır. Bu konuya ilgi duyan okuyucuların bize www.arapcaegitimi.com veya www.radyodershanesi.com adlı sitelerimizden ulaşmaları durumunda onlara seve seve kılavuzluk etmeye hazırız.

“Yapabileceğinizi söylediğiniz kılavuzluğa dair küçük bir işaret verebilir misiniz?” 

2005 yılının ortalarında Türkiye’de daha önce bir örneği olmayan bir çalışma başlattık. Bu çalışmamız “Radyo ile Arapça Dersleri”ni içeriyordu. “Radyo Dershanesi” adını verdiğimiz programımızın yapımı 3 yıl sürdü. Dersler, gerek ikamet etmekte olduğum Konya’da gerekse Konya dışındaki sayıları 15’i bulan ilimizde yerel ya da bölgesel yayın yapan radyo istasyonlarında 2005’ten bu yana yayınlandı ve halen bazılarında yayınlanmaya devam ediyor. “Radyo Dershanesi”nde yayınlanan derslerin arşivi, yayında kullanılan ders kitaplarıyla birleştirilerek temel, orta ve yüksek olmak üzere 3 düzeyi olan bir Arapça öğretim seti doğmuş oldu. “Radyo Dershanesi”nde sunulan Arapça dersleriyle şu ana kadar birçok insan, kendisinin bile inanamadığı, hatta hayal bile edemediği seviyede Arapça öğrendi. Günde yarım saatini ders dinlemeye ayırabilecek olanlara “Buyurun Halil İbrahim Sofrası’na!” diyoruz.

Farsça ve öğrenimi üzerine de birkaç kelam ederseniz memnun olurum.

Farsça, İslam Âlemi’nin Arapçadan sonraki ikinci kültür dilidir. Bazı İslâm klasikleri özellikle de tasavvufla ilgili olanları Farsça yazılmıştır. Şiir gibi akıcı ve melodik bir estetiğe sahip olan bir dildir. Farsça konuşan birisiyle hele de edebî konuşan birisiyle karşılaştığınızda, kendisini dinledikçe dinleyesiniz gelir.

Farsça, bir yabancı dil olarak öğrenilmesi cihetiyle Arapçayla karşılaştırılamayacak kadar kolay bir dildir. Ancak gerek ülkemizde gerekse dünyanın diğer ülkelerinde Arapça öğrenimine karşı olan ilgiyle Farsça öğrenimine karşı olan ilgi, karşılaştırma götürmez derecede farklıdır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in dili olması hasebiyle Arapça öğrenme çabaları, Farsça öğrenme çabalarının kat kat önündedir.

 

Salih Zeki KEŞ
Arapça Uzman Öğretici

MEB Konya Özel
AKADEMİ Arapça Kursları

 

Copyright © 2012 - www.arapcaegitimi.com - Her hakkı saklıdır. Tasarım ve Programlama: Erensoft